ANADOLU'DA AÇMADAN SOLAN BİR GÜL -11-
Onlarla bir işimiz var dedi, Jandarma. Evleri ne tarafta?
- Aha ordaki ceviz ağacı var ya, ceviz ağacının karşısındaki beyaz badanalı ev Mahmut emminin. Elleri titreyerek gösterdi, evi.
- Teşekkür ederiz dedi, Jandarma. Eğilip çeşmenin buz gibi suyundan kana kana içti.
- Beni götürmeyeceniz mi dedi, Gül.
- Yok dedi jandarma, senin gelmene gerek yok.
Gül olduğu yerde öylece kalakaldı. "Ne diyecekler ki; Mahmut emmiyle Veli emmiye. Onlar bi şey bilmiyo ki. Yoksa o it Üsük emmi, onları şahit mi yazdırdı," diye düşündü. Korkudan feri fesi kesilmişti kollarının, helkeleri taşıyamıyor, bacakları yeni doğmuş oğlak gibi birbirine dolaşıyordu, yürürken.
Zorla getirdi suyu, hayata bıraktı. Doğruca ahıra koştu, Dursun'un yanına.
- Dursun, Dursun n'oldu biliyon mu dedi, telaşla.
- N'oldu gız, gene ördek yavrusu gibi sapsarı olmuşun.
- Cenderme geldi, Dursun, elini ayağını öpeyim, beni cendermeye verme, çok korktum. Aha ben buraya saklanıyım, yoksa cenderme beni götürecek.
- Anaa, cenderme mi geldi gız?
- He valla, cenderme geldi. Mahmut emmigile gittiler. Niye oraya gittiler bilmiyom. O gara yere giresice it onları şahit yazdırdı, besbelli...
- Dur ben bi gidip bakayım. Niye Mahmut'un oraya gitmişler dedi, Dursun.
- Gitme Dursun, gelip beni götürüler, n'olun!
Dursun dinlemedi, Gül'ü. Elindeki küreği bıraktı, çıkıp gitti.
Korkudan ahırdan çıkamıyordu, Gül. Zangır zangır titriyor, burcu burcu ter döküyordu. Ahırın boğucu kokusuna aldırmıyordu, ona sığınma yeri olmuştu, orası. İnekler de "korkma biz burdayız" diyen korumalardı sanki. Nefesini vücudunu, kontrol edemiyordu. Cenderme onu götürürse, ne yapacağını düşünüyordu. Sessiz sessiz ağıtlar yakıyordu. Gözyaşları sel olmuş akıyordu...
Kaynanası habire bağırıp duruyordu.
"Gül nerdesin gız, gara yere giresice, nere gayboldun gine! Dursun, Dursun! O şeytanın goynunda öğlene gadar yatıyon, şincik nere kayboldun. Gül, gız Güül! Kime diyom, beni duyan yok ki!" diyerek girdi, ahıra. Gül ala ineğin boynuna sarılmış, öylece bekliyor, ürkek ürkek bakıyordu. Kaynanasını görünce korkusu biraz daha arttı. İneğin boynuna daha da sıkı sarıldı, başını ineğin sırtına yasladı. İnek ona biraz olsun cesaret veriyordu. Nefesini tutuyordu, nefes sesim duyulmasın diye. Kaynana gördü, Gül'ü:
- Sabahtan beri bağırıyom, niye ses vermiyon gız sürtük" diyerek, Dursun'un bıraktığı küreği indirdi, Gül'ün kafasına. Seni yüzsüz, arsız seni, işten gaçıp buraya saklandın hemi. Ben seni nasıl adam edecem bilmiyom. Gül hiç ses çıkarmıyordu, birden dizlerinin bağı çözüldü, gözlerinde şimşekler çaktı. Sanki tepesinden aşağı kaya parçası düşmüştü. Yavaşca yere çömeldi, saklandığı yerden çıkamıyordu. Kafası çok acıyordu, gözleri karardı birden, bayılacak gibi oldu. Birden kafasına kürek inince dilini ısırmıştı. Dili de sır sır sızlıyordu. Eliyle tülbentinin üstünden kafasını tuttu, şişmişti kafası, eline biraz kan bulaşmıştı. Tülbenti çıkarıp kafasına sardı. Ala inek arka arkaya "möö möö" mööledi. Sanki içi acımıştı, Gül'e.
Az sonra Dursun geldi, ahıra. Anasını elinde kürekle görünce şaşırdı.
- N'eyddin ana sen n'eyddin!
- Niye vurdun garibe, n'eytti sana. Kafasından kan geliyo, ölse n'eydecen ana!..
- Ne garibiymiş, laf söz dinlemiyo. Ölmez o, domuz gibi görmüyon mu! Bu anca bundan anlıyo dedi. Gül ölecek de başım belaya gidecek diye korkmuştu, Dursun.
- Bunu yapmıyacadın ana. O küreği ona deel sanki bana vurdun.
- Hayde, hayde çok gonuşma, adam oldun da garına mı sahip çıkıyon, dedi anası.
Dursun, elinden tuttu çıkardı Gül'ü, ahırdan.
- Cendermeler senin için gelmemiş, dedi.
- Essah mı diyon dedi, Gül.
- Essah diyom, valla.
- Veli'nin tarlaya Mahmut'un camışları girmiş. Mısırları dümdüz etmiş, camışlar. Ziyan çokmuş, Veli şikayetçi olmuş, ondan gelmişler.
O Üsük iti de şikayetçi olmamış. Bizde öyle bir kayıt yok dedi, cenderme...
Gül başının acısına rağmen, derin bir nefes aldı ama gece hiç uyuyamadı acıdan. Midesi bulanıyor, ara ara nefesi kesilecek gibi oluyordu. Kafası durmadan kanıyor, zonk zonk zonkluyordu. Dursun horul horul uyuyordu. Sabah kalktığında cebindeki küçük el aynasından kendisine baktı. Gözleri şişmiş, kan çanağına dönmüştü, dudakları da morarmıştı. Eli yüzü kül gibi olmuştu, zavallının. Kafası sanki vücuduna ağır geliyordu, başı çok ağrıyordu, ağrıdan duramıyor, zor konuşuyordu.
- Dursun, benim başım çok ağrıyo, gözlerimi açamıyom diyerek, Dursun'u uyandırdı.
Dursun;
- Anaam gız, her yerin şişmiş, o sargı da hep gan olmuş. "Ah ana ah, ne işler açtın başıma yav" dedi, içinden.
- Hasan eminin traktörünü alayım da hastaneye götüreyim, dedi...
Doğruca Hasan emminin oraya gitti. Hasan emmi traktörüyle şehire gitmiş, ne zaman geleceği de belli değildi. Gül başının sargısını değiştirdi. Eski tülbenti ile kafasını sardı, elleri titreyerek. Üstüne çiçekli yazmasını bağladı. Kafasına elini dokunamıyordu. Yürümekte zorlanıyor, yürüdükçe zonkluyordu, başı. "Artık ölüyom ellaham, gidip anama annatsam mı acaba diye, düşündü, sonra vaz geçti. Anamla babam duyarsa iş daha da büyür. Hem bunların eline beni atan babam deel mi, sanki beni bunların elinden gurtarcak mı, bu senin gaderin diyecekler. Boşuna bi şey söylemeye gerek yok" diye geçirdi, içinden...
- Traktör şehre gitmiş, diyerek geldi, Dursun.
- Atınan gidecez, üstüne galın bi şey giy, dedi. Atı eyerledi, Gül'ü terkisine bindirdi, Gül'ün sırtından geçirdiği sicimi, kendi beline sıkıca bağladı, Gül düşmesin diye. At dört nala toprak yolda, tozu dumana katarak gidiyordu. Atın ayaklarının altından kalkan kuru toprak havalanıyor, arkada toz bulutuna dönüşüyordu. Atın üstünde Gül'ün kafasındaki kanama gittikçe artıyor, ağrıya dayanamıyordu. Rüzgar oldukça sert esiyordu. Atın nal sesleri, dağ yamaçlarından yankı yapıp, rüzgarla beraber geri geliyordu. Güneş arada bir bulutların arasına gizleniyor, arada bir sanki Gül'e göz kırpıyordu. Yoldan kalkan tozlar, Gül'ün suratına yapışıyor, rüzgardan yaşaran gözlerinin içine giriyor, iğne gibi batıyor, gözlerini acıtıyordu. Köyün arka tarafına düşen tepeye geldiklerinde, Gül fenalaştı. İşaret etti eliyle Dursun'a. Kusmaya başladı, arka arkaya öğürüyordu. Öğürdükçe garip intiler geliyordu, Gül'ün göğsünden. Attan indirdi Gül'ü, kucağına aldı, aşağı taraftaki dereye ayağı tökezleye tökezleye götürdü. Avcuna doldurduğu buz gibi suyu eline yüzüne çarptı, dizine yatırdı. Sert esen rüzgar, Gül'ün suratını yalayıp geçiyor, Gül hiçbir tepki vermiyordu.
Artık gözlerini açmıyor, Dursun'un konuştuklarını duymuyordu. Kolları birden yanlara doğru düşüverdi...
Devamı yarın…