ANADOLU'DA AÇMADAN SOLAN BİR GÜL -12-
Dursun telaşlandı, eli ayağı birbirine dolandı. Bişey olmasın diye Tanrı'ya yalvarıyordu. Gül'e onca zaman yaşattıkları geldi aklına. "Yazık ettik gıza, çekmediği çile galmadı" dedi içinden. Içi acıdı, gözleri doldu.
- Gül uyan gız, seni hastaneye yetiştirecem uyan.
- Hele sen bi iyileş, şehire götürecem, elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacaam. Hanım olacan gız hanım. Gızımızı şehirde büyütürüz, okuturuz şehirde, öğretmen olur gızımız. Bundan sonra hiç kimse sana garışamaz gız. Köyde hakkıma düşen ne varsa satacam. Sana şehirde apartman dairesi alacam. Valla billa alacam, söz veriyom sana gız. Hökümet nikahı da yapacam sana...
Gül gözlerini açmıyordu. Dursun'un konuştuklarına tepki vermiyordu. İlk defa ağlıyordu Dursun, burnunu çeke çeke, dizine vura vura.
- Ben şincik aha ordaki köyden traktör alıp gelecem. Sen burda yat ben hemen gelecem dedi ve atına atlayıp gitti. Karşı köyden Kel Selman'ın traktörünü alıp geldi...
Traktörü Kel Selman kullanıyordu. Dursun Gül'ü Traktörün remorkuna yatırdı. Kel Selmangilden aldığı kilimi altına serdi. Üstüne bir battaniye örttü. Gül hareketsiz yatıyordu. Dursun'un gözyaşları durmadan akıyordu. Gözlerini Gül'ün gözlerine dikmiş, Gül'e yalvarıyor, ağıt yakıyordu. Hayatında ilk defa bu kadar korkmuş ve ağlamıştı. Remorkun kenarındaki kasalara tutunarak, avazı çıktığı kadar feryat ediyordu. Rüzgar dinmiş, yol kenarındaki söğüt ve kavak ağaçları nazlı nazlı selama durmuşlardı. "Sen bi iyileş, hele bi iyileş, bundan sonra sana bir fiske vurmuyacam, sözünün üstüne söz söylemiyecem. Anam da sana elini galdıramayacak" diyerek, bas bas bağırıyordu.
Gül'ün anlına dokundu, cayır cayır yanıyordu Gül. Eğildi anlından öptü:
- Gurban olurum sana gız, iyileş n'olun iyileş. Bak sana söz veriyom, istediğin gibi goca olacam sana. Bunca zaman sana yaşattığım kötü günleri unutturacam. Hadi aç gözünü aç. Sana çiçekli fistanlar alacam. Boynunu altınla dolduracam. Ayağına potin de alacam. Valla bak, Allah çarpsın yalan demiyom. Gül tepkisiz yatıyordu, ateşli vücudu soğumaya başladı, parmakları morardı.
Dursun; "anaaaaa! Bunu neden yaptın ana, ölüyo garip ana" diye bağırmaya başladı. Dursun'un feryatları dağ yamaçlarından yankı yapıp, a a a a n n n a a a diye kulağına geri geliyordu. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Zaten büyük ve yamuk burnu biraz daha büyümüştü, silmekten...
"Çok kan kaybetmiş, ödem yapmış, başına aldığı darbeden travma geçirmiş, hemen serum bağlayın" diye sesler geliyordu, kulağına Gül'ün. "Hemşire Hanım, hemşire Hanım" sesleri duyuyordu. Düş görüyordu, kendisi hemşire olmuştu düşünde. Ayağında topuklu ayakkabılar, bir o yana, bir bu yana "tıp tıp" gidip geliyordu. Dursun da ona "gurban olurum gız" diyordu. (O yörede kurban olurum demek; seni seviyorum anlamına geliyordu.) Gül hafif hafif tebessüm ediyordu. Kızı büyümüş, "anne ane hadi uyan" diyordu. "Buyurun doktor Bey, diyerek açtı gözünü. Rüyaymış"dedi, kendi kendine. Doktorlar hemşireler başında, habire birşeyler soruyorladı.
- İyi misiniz Gül Hanım?
- İyiyim, başım çok acıyor dedi, Gül.
- Seni yatıracağız birkaç gün dedi, doktor. Tedaviye başlayacağız, yatış işlemlerini yapın diye talümat verdi.
Doktorlar yanından uzaklaşınca kulağına eğildi, Dursun:
- Çatıdan su dolu teneke düştü başıma de, e mi gız, dedi. Gül, başını salladı, "tamam" manasında. Birkaç gün kaldılar hastanede...
Dursun'la Gül gittiğinden beri kaynana hiç susmuyordu. "Memet Ali öldü ya beni hesaba almıyo bunlar. Sözümü dinlemiyolar, ben sözümü dinletmesini bilirim."
Gelinlere dönerek:
- Bak gördünüz mü, aha bu dikenli Gül Hanım gene işten gaçtı. İşi gene size yıktı, ekin yunacak, bulgur kaynatılacak ya ondan gaçtı, biliyom ben diyordu. Ellemen ekinlere, siz başka işinize bakın, gelince o ekinleri eşşek gibi yuyacak diyordu. Dursun efendi de onun emir eri oldu, ne derse "emredersin" diyo. Hele bi gelsin de Dursun efendiye soracam hesabını diyordu. Ortanca gelin Fadime dayanamadı:
- Ne diyon sen ana, gızın gafasını yardın kürekle. Gafası gözü şişmiş, baldırcan (patlıcan) gibi olmuştu görmedin mi? Kan revan içindeydi zavallı. Bir de geçmiş, işten gaçtı diyosun. Yazık gıza yazık, dedi. Emine abla da:
- Ben yurum ekini, Haçce de bana yardım eder dedi, eltisini göstererek.
- De mi gız Haçce?
- He yenge ben yardım ederim dedi, Haçce.
- Siz bana karşı mı geliyonuz gız, bastıbacaklar. Kalkın işinizin başına hayde, dedi kaynana...
Hastane tedavisi bitmiş, köye dönerlerken Gül:
- Dursun biliyon mu, ben bi düş gördüm. Sen bana, seni şehire götürecem diyodun. Hökümet nikahı yapacam diyodun. Olacak şey değil de düş işte...
Dursun hiçbir şey demedi. Gül düşünü anlata anlata geldiler köye...
Akşam yemeklerini yerlerken Dursun:
- Bi diyecem var, herkes beni dinlesin, dedi.
Herkes pür dikkat Dursun'u dinliyordu.
Anası:
- En sonunda doğru yolu buldun ellaham. Aha bunu, anasının evine bırakacan de mi? Ben sana baştan dedim, dinlemedin beni, anca aklın başına geldi, dedi.
- Yok ana o benim garım, çocuğumun anası, senin de gelinin dedi, Dursun.
- Ne gelin ya, düşman başın olsun öyle gelin dedi, anası.
- Beni eyi dinleyin. Ben sehire göçecem. Hakkıma düşenleri satacam.
- Sen ne diyon Dursun, ağzından çıkanı gulan duyyo mu senin! Aha bu şeytan seni yoldan çıkarmış, dedi. Bunun aklına uyup şehire mi göçecen? Sütümü helâl etmem sana. Benim ölümü çiğner öyle gidersin. Ben mallarımı sattırmam, olmaz olsun senin gibi evlat. Babanın mezarda gemiklerini sızlattın, yazıklar olsun sana, dedi!
Gül, Dursun'un konuştuklarına şaşırıp kalmıştı.
- Essahdan mı diyon Dusun, şehire mi göçecez, biz şincik dedi.
Kaynana:
- Seni kuyruklu yılan seni, hep senin başının altından çıkıyo bunlar. Baştan çıkardın oğlumu diyerek, elindeki yemek dolu tabağı Gül'ün suratına fırlattı...
Devam edecek