AK Parti Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gündeme dair basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısına 27 Mayıs darbesinin Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçtiğinin altını çizerek başlayan AK Parti Amasya Milletvekili M. Levent Karahocagil, “27 Mayıs ya da 1960 darbesini hatırlarsınız. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Ardından gelen Yassı Ada cinayetleri…
Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenlemişler, kendisine karşı eylem yapılan yere giden Adnan Menderes, eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini kullanmıştı.
O günkü sol zihniyet ile bugünkü arasında, onca zaman geçmesine rağmen, bir arpa boyu yol almamışlardır.
Zihniyet aynı, kafa aynı, düşünce aynı, hiçbir ilerleme yok. Yalan, iftira, dezenformasyon, manipülasyona dünde var, bugünde.
Dünde bu milleti kandıramadılar, bugünde kandıramayacaklar” dedi.
Amasya Milletvekili Karahocagil, yaptığı konuşmanın devamında; “Nato kafa-Nato mermer.
Üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen milletin hayatında açtığı yaraları sarmak hiç de kolay olmadı. Ülkeyi 50 yıl geriye götürmekten başka, asılsız ithamlar ile siyaset adamlarının katledildiği, itibarsızlaştırıldığı bir utanç tarihi olarak asla hafızalardan silinmeyecektir.
Ancak şöyle bir günümüze baktığımızda hala ülke üzerinde o zamanda yaşanan bir çok hadise gerçekleşmedi mi?
Darbe girişimleri, muhtıralar, gece yarısı bildirileriyle ülkeye el koymaya yeltenenleri, kaos yaratmaya çalışanları hatta seçilmiş devlet adamlarının canlarına kastedilmedi mi? Türkiye’nin gelişmesini, ilerlemesini, güçlenmesini istemeyip tökezletme çabasında olan iç ve dış güçler ile mücadeleye devam edilmiyor mu?
Siyasi görüşü ne olursa oldun, ister sağcı, ister solcu, ister liberal, ister emperyalist her kim olursa olsun her bir vatandaşın, halkın özgür iradesiyle seçilen cumhurbaşkanına ondan öncede cumhurbaşkanlığı makamına saygı duymak gibi bir zorunluluğu vardır.
Ancak sivil bir vatandaşı kenara koyun cumhurbaşkanlığı makamına en büyük hadsizliği yapan bir siyasi parti lideri.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı siyasette 1960 yılındaki darbeden pek de farklı değil. Sosyal medya paylaşımlarına baktığımda tam bir rezalet görüyorum. Geçmişte yaşanan darbelerden hiç mi ders almadın Kılıçdaroğlu? Bir ülkenin cumhurbaşkanına iftiralar atıyorsun!
Çok geçmişe gitmeden 15 Temmuz günü FETÖ’nün hain darbe girişimini hatırlayalım. Uçağı bombalanmaya çalışılmasına karşın, tüm iletişim ağları engellenmeye çalışılmasına rağmen var gücü ile halkına sesini duyurmaya çalışan, Türkiye topraklarına iniş yapar yapmaz ayağının tozu ile halkının yanında soluğu alan, halkı ile beraber meydanlara inen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi.
Tankların insanların üzerine sürüldüğü, uçakların vatandaşları taradığı, üzerlerine bombalar yağdırıldığı anlarda evinde televizyon karşısında çayını, kahvesini yudumlayarak olanlara seyirci kalanları da gördük.
Sen de hiç utanma kalmamış Kılıçdaroğlu. Birine bir laf etmeden önce insan bir aynaya bakar. Mafya misali devletin kurumlarına baskına gidiyorsun. Buna da bir kılıf uydurup ziyaret ediyorum ama muhatap bulamıyorum diyorsun.
Bu da yetmezmiş gibi bir de Cumhurbaşkanı ve ailesine olmadık sözler söyleyip, hakaretler ediyorsun. Yukarıda Menderes’i anlatırken özgürlük isteyen gence cevabı gibi bu kadar Cumhurbaşkanı makamı ile o koltukta oturan Cumhurbaşkanına bu kadar laf edeceksin bir de özgürlükten, demokrasiden bahsedeceksin.
Düşmanı dışarıda aramaya gerek yok, işte karşımızda Kılıçdaroğlu. Cumhurbaşkanına düşmanlık onu seçen ona oy veren Türk halkına düşmanlıktır.
Arkadaşlar, aklım almıyor! Ülkesinin kuyusunu kazmaya çalışan, yabancı devletlere, ülkesini şikâyet eden ve uydurma laflar ile kaosa sebebiyet vermeye çalışarak ülkesine/milletine kötülük yapan biri nasıl bir siyasi partinin başkanı olabilir?
Bu yapılan dezenformasyonlarla devletin kurumlarına zarar vermek değil de nedir? Bakın muhalefetin en doğal hakkı ve işi eleştirmektir. Ancak sadece hukuksal çerçevede eleştirilerini yapabilir. Bir sorun varsa çözüm önerileri sunarak muhalefetlik yapabilir.
Kılıçdaroğlu’nun ve yandaşlarının yaptığı ise bir siyaset değildir. Kara propagandadır.
Kılıçdaroğlu, torunlarına bırakacağın mirasın yalan, dolan, iftira, tehdit, hakaret üzerine kurulu siyasetin olacaktır. Ama şöyle bir gerçek var ki, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin refahını, huzurunu, güvenliğini sağlamak için gece gündüz, canla başla çalışıyor, dünyaya hakkı, hakikati haykırıyor.
Son dönemde yaşanan o kadar badirenin üzerine NATO, ABD, Finlandiya, İsveç ve Yunanistan ile uğraşırken, bahar geldiğinden olsa gerek biti kanlanmış terör örgütlerinden ülkemizi korumak adına güney sınırlarımız ve sınır ötesi güvenliği sağlamak için Suriye’deki PKK’nın göbeğine kadar gidip güvenli hat kurmak için operasyonlar düzenlenirken, sen Kılıçtaroğlu troll hesaplardan yalan, iftira üretiyorsun.
Bu dünyada Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a attığın iftiraların karşılığını tazminat olarak ödemeye mahkum bırakılıyorsun.
Genel Başkanımız, kazandığı tazminat davaları sonucu senden aldığı paraları hayır kurumlarına, vakıflara bağışlıyor ve bağışlamaya devam edecek ondan şüphe yok tabiî ki. Ama toprağın altında kul hakkından dolayı hesaba çekildiğinde yalvarmanın, yakarmanın sana hiç faydası olmayacak.
“CHP’nin zaman evvelinde yaptığı onlarca hatalarıyla yüzleşip, açtığı yaraları kabul edip partim adına hakkına girdiğimiz herkes ile helalleşeceğiz” diyorsun. Ama kara propaganda siyasetinle geçmişteki CHP’nin yaptığı hataları yapmaya devam ediyorsun.
Herhalde sen o koltuktan indikten sonra da senin yaptığın hatalardan dolayı yeni başkan yapılan, hatalar ile yüzleşir ve helallik ister ama toprağın altında Yaradanın karşısında herkes kendi hesabını verecek ona göre bin düşün bir konuş Kılıçaroğlu, öbür tarafa bırakma derim sana ! Hatanı kabul edip Reisimizden ve ailesinden özür dile, helallik iste.
Ama toplum önünde böyle asparagas, kayıtsız, belgesiz söylemleri içeren konuşmalarından belli. Vatandaşın karşısında partinin ve kendinin güvenirliliği azalır mı? diye bir kaygın yok ki özür dileyesin.
Bizler AK Parti olarak muhalefetin bu aslı astarı olmayan söylemlerini dikkate almadan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde hedeflerimizi bir bir gerçekleştirmeye devam ediyoruz.
“Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye gidiyoruz.” Diyerek bundan 569 yıl önce İstanbul’u Osmanlı topraklarına katan ve bu fetih ile çağ açıp çağ kapatan hükümdar Fatih Sultan Mehmet’i şükran, minnet ve rahmet ile andıktan sonra yine aynı tarih olan yıl dönümünde 29 Mayıs günü şanlı ecdadımızın yadigârı İstanbul’umuza benzersiz bir eser kazandırıyoruz. Büyük fethin 569. yıl dönümünde, Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle Atatürk Havalimanı’na yapacağımız, dünyanın sayılı, Türkiye’nin en büyük Millet Bahçesi’nin ilk fidanlarını toprakla buluşturduk.
Fetih Kutlamalarına ve Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi Fidan Dikim Töreni’ne görüldüğü üzere yüz binlerce vatandaşımız büyük bir coşkuyla katılım sağlamıştır. Millet bahçesi’ne tam 145 bin 300 ağaç dikilmiş ve İstanbul’un merkezinde 5 milyon 61 bin metrekarelik yeşil bir koridor oluşturmak için ilk adımlar Diyanet İşleri Başkanımızın duaları ile atılmıştır. Artık İstanbullular evlerinden uzaklaşmadan, şehir dışında dinlenecek, alan bulma telaşına düşmeden doğayla buluşacak inşallah.
İstanbul deyince İmamoğlu’na bir çift laft etmeden geçemeyeceğim. İstanbul için 2019 yılında verilen vaatler bugün nerede? İstanbul’un 3 yılda kazandığı değil ne kaybettiği konuşuluyor İmamoğlu.
Büyük bir seçim kampanyası ile parlatılan İmamoğlu’nun biz ne olmadığını ve ne olamayacağını biliyorduk da halkımızda maalesef yaşayarak şahit olmuş, öğrenmiş oldu.
İmamoğlu, yaldızların döküldü, balonun söndü, hızla irtifa kaybediyorsun ve sen de partin gibi seçim sonuçları sandık başında halkın karşısında çakılacaksın.
Son olarak Amasya’mıza ziyareti üzerinden bir ay bile geçmeden 26 Mayıs 2022 tarihinde Perşembe günü Taşova Sanayi Mahallesi Köprümüzün açılışını yapan Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Sayın Adil Karaismailoğlu’na bölgedeki ulaşım talebini karşılayan, araç ve yaya trafik yoğunluğunu rahatlatarak, güvenli seyahat imkânı sağlayan ayrıca, ticaret, okul, adliye, hastane gibi hizmet alanlarının bulunduğu bölgeler arasında ulaşım standardını yükselten proje için teşekkürlerimi sunarak sözlerime son veriyor, saygılar sunuyorum” ifadelerini kullandı.