reklam
reklam
38,1092 %0.18
43,7024 %0
4.070,02 % 0,16
84.956,57 %1.082
AMASYA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Amasya
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara
Merzifon Bilgi Gazetesi EĞİTİM Aydıner: İlk Meclisimiz, ulusun kendi geleceğine kendisinin el koyduğunu ilan etti

Aydıner: İlk Meclisimiz, ulusun kendi geleceğine kendisinin el koyduğunu ilan etti

Haberleri

Türk Eğitim-Sen Merzifon Temsilcisi Selim Aydıner, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 104’ncü yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yaptı.
Aydıner yaptığı basın açıklamasında, “Türkiye tarihinde her zaman yüce, onurlu yerini koruyacak ve çocuklarımızın takdirini kazanacak olan ilk Meclisimiz, ulusun kendi geleceğine kendisinin el koyduğunu ilan etti. Milli egemenlikle ilgili temelleri çalışma programının ana kuralları sayarak, güçlü bir halk hükümetinin temellerini attı.” 13.08.1923 M. Kemal Atatürk.
Varlığını Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaya adayan, istiklalden istikbale uzanan sürecin mihenk taşını döşeyen, âli bir gelecek için benzersiz bir mücadelenin bahadırlığını yapan yüce Türk milletinin en mukaddes değerlerinden biri olan şan ve şeref payemiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 104. yıl dönümü kutlu olsun!” dedi.
Kurtuluştan kuruluşa uzanan sürecin hem meşakkatli hem de fedakârlık gerektirdiğini ifade eden Türk Eğitim-Sen Merzifon Temsilcisi Selim Aydıner, “600 yıllık imparatorluk bakiyesi topraklarımız 30 Ekim 1918 yılında bir işgal antlaşması olan Mondros Ateşkes Antlaşması’na teslim olmuştu. Bu antlaşma habis günlerin nedeni değil, sonucuydu. Hemen ardından 13 Kasım 1918 yılında başkent İstanbul işgal edilmiş, ordumuz terhis edilmiş, tüm haberleşme araçlarına el konulmuş, boğazlar tutulmuş, Osmanlı Devleti fiili olarak sona ermişti. Bir yandan Mondros Mütarekesinin ağır şartları hayata geçiriliyor, diğer yandan Urfa, Antep, Maraş, Antalya, Trakya kısacası vatanımızın dört bir yanı gazap ateşi ile kavruluyordu. 15 Mayıs 1919’da ise Yunanlılar İzmir’e asker çıkarmıştı” dedi.
Aydıner, açıklamasının devamında; “İlk iş kurtuluş mücadelesini başlatarak, Anadolu’nun dört bir yanını uyanışa davet etmek oldu. Bu minvalde Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuruyla Samsun’a müteveccihen yol aldı; 19 Mayıs’ta ise milletimizin kurtuluşuna ilk adımı Samsun’da attı. Milli direnişin başlaması için Sultanahmet mitingleri düzenlendi. Halide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi, Nakiye Elgün, Mehmet Emin Yurdakul gibi fikir insanları, aydınlar, hatipler halkı işgale karşı direnişe çağırdı. İmparatorluk bakiyesi topraklarımız, üzerimize çöreklenen leş sürülerine teslim edilmeyecekti. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nda gerek asker gerek bürokrat gerekse aydın olarak yer alan iyi eğitim almış, donanımlı, ehil, liyakat sahibi isimler tam bağımsızlık için harekete geçti. Havza ve Amasya Genelgesi, Erzurum, Sivas Kongreleri ile Kuvayı Milliye ruhu şahlandı, topraklarımızın parçalanamayacağı, manda ve himayenin kabul edilmeyeceği, bağımsızlığımızdan taviz verilmeyeceği tüm dünyaya ilan edildi. Türk milletinin ızdırap içinde çırpınması, meyus bir halde bitap düşmesi, atalet hali, acziyete teslimiyeti mümkün olamazdı. İstikamet “Kurtuluş”tu.
İstanbul, 16 Mart 1920 tarihinde ikinci kez işgal edilirken, Mebusan Meclisi de 18 Mart tarihinde son kez toplandı. Hürriyetimize, esenliğimize uzanan yolda Mustafa Kemal Paşa, dava arkadaşları ve yurtseverlerle birlikte emperyalist zorbalığa karşı kazanacağına dair mutlak inançla mücadele ederken, savaşın ardından kurulacak yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin de temellerini atıyordu. Cumhuriyet, milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu bir yönetim biçimi olması hasebiyle yasama organından ayrı düşünülemezdi. O halde zaman kaybetmeden, ivedilikle TBMM açılmalıydı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart 1920 tarihli bildiride, Ankara’da olağanüstü yetkili bir meclisin, ulusun işlerini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacağını ilan etti. 23 Nisan günü de Ankara’nın en önemli dini simgesi olan Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazının ardından TBMM dualarla açıldı.
İstiklal Savaşı’nın yönetildiği ve yürütüldüğü bir karargah olan TBMM, siyasi ve askeri bir sorumluluk deruhte ediyordu. Farklı fikirlerin bir araya geldiği TBMM’nin ortak hedefi “tam bağımsız vatan ideali”ydi. Misak-ı Milli sınırlarına sadakatle bağlı olan TBMM merkezine “milli irade” kavramı almıştı.
Milli hâkimiyetin sembolü TBMM, halkın kendini yönetme kabiliyetinin tezahürüdür. Bu yönüyle tarihimizde müstesna bir yere sahip olan Gazi Meclis, mümtaz şahsiyetlerin yönetiminde hem Türk milletine esareti reva görenlerin ricat etmesini sağlarken, hem de egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinde olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.
Milli mücadeleyi yöneten, Sevr paçavrasını elinin tersiyle iten, birinci maddesinde “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir” ifadesinin yer aldığı 1921Anayasasını kabul eden, Kurtuluş Savaşı’na son noktayı koyarak, muzaffer olmamızı sağlayan Sakarya Meydan Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal Atatürk’e Mareşal rütbesi ile Gazi ünvanı veren Gazi Meclis, demokrasiyi tam anlamıyla içselleştirme hüviyetine de sahipti.
24 Temmuz 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “kurucu antlaşması” olan Lozan Barış Antlaşmasının imzalanması, ardından Büyük Atatürk tarafından Cumhuriyetin ilanı, iktisadi, eğitim, bilim, kültür, sağlık ve daha birçok alanda sayısız kalkınma hamleleri yapılması, çağdaş devlet gayesi ile çalışmaların yürütülmesi de milletimizi tarihte kıymeti yüksek bir konuma taşımıştır. Bu noktada bir kez daha Gazi Meclisimize şükranlarımızı sunuyoruz.
23 Nisan, Cumhuriyetimize karılan harçtır. 23 Nisan, millet egemenliğinin üstünde hiç kimse ya da hiçbir gücün olmadığının milli belgesidir. 23 Nisan, tam bağımsız Türkiye ülküsü etrafında kenetlenmiş milletimizin üzerinde parlayan zühre yıldızıdır.
Millî tarihimizin dönemeci olan TBMM’nin açılış gününün ikinci yılında “Milli Bayram Addine Dair Kanun” ile 23 Nisan, ilk milli bayramımız olmuştur. 23 Nisan, yetim ve öksüz çocuklar için yardım toplayan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin teklifi ve Ulu Önder Atatürk’ün himayesinde 1927 yılından itibaren de Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır.
Çocukları geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığı olarak gören, çocuk sorunlarını ihmal etmeyen, Himaye-i Etfal Cemiyeti’ne her daim destek veren Atatürk’ün bu özel günü çocuklara armağan etmesi çok anlamlıdır. Kurtuluş Savaşı’ndaki çok sayıda yetim ve öksüz çocuğun mutlu edilmesi amacı da taşıyan bu bayram filhakika milletimizin en kutsal değerlerindendir.
İlelebet payidar kalacak Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını idrak ederken; 23 Nisan; çocuklarımızın doyasıya oynayabildiği, çocukluklarını yaşayabildiği, haklarının güvence altına alındığı bir bayram olmalıdır. Bu noktada çocuklarımız kendilerini güvende hissetmeli, eşit şekilde eğitim ve sağlık hakkından yararlanmalı, her türlü şiddet ve istismardan uzak tutulmalı, korunmalı, kollanmalı ve onların beslenme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçları karşılamalıdır. Aksi takdirde çocukluklarında açılan her yara, çocukluklarına vurulan her ket geleceğimizi de örseleyecektir.
Şehitlerimizin emaneti çocuklarımız da bu özel günün en kıymetlilerindendir. Bu cennet vatanın tek karış toprağına zarar gelmemesi için canını hiçe sayan şehitlerimizin çocuklarına sahip çıkmak, başta eğitim, sağlık olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını karşılamak boynumuzun borcudur.
Bu minvalde Gazi Meclisimizin 104’üncü yıl dönümünü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor; başta enginlere sığmayan dehaya, öngörüye, yüksek karaktere ve paha biçilemez ferasete sahip bir asker ve devlet adamı olan Türk Kurtuluş Savaşı’nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bu toprakların vatan yapılması, ebedi Türk varlığı için mücadele eden kahraman, fedakâr, cesaret timsali şehitlerimizi rahmet, minnet ve Fatiha’larla anıyoruz” ifadelerini kullandı.

KAYNAK: Nurettin Değirmenci
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *