Nereden nereye...! 1980'li yıllarda gelmiştim ilk kez bu dağın çayırlı çimenli düzüne. Suları akar, kuşları öter, koyunları otlar, kuzuları meleşirdi.
Şimdilerde başı yastıktan düşmüş nazlı pınar, şırıl şırıl akar, gelene, gidene su verirdi bu ıssız dağın yamacında. Kana kana kaç kez suyunu içmiş, kaç kez tavşan kanı çay demlemiştik berrak suyundan.
Konup göçmüş gibiydi bu dünyadan. Ne akan suları, ne de ziyaretçileri kalmış. Başı bir yana, kolları bir yana sere serpe dağılmış olukları. Baktıkça baktım dertli başına, yüreğime doldu nazlı pınarın susuzluğu. Kurumuş dudaklarına, yanık yüreğine su serpeleyesim geldi içimden. Demek ki pınarlar da susarmış, pınarlar da yanarmış.
Hani diyor ya Yunus,
Yalancı dünyaya konup göçenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler,
Üzerinde türlü otlar bitenler,
Ne söylerler, ne bir haber verirler.
Öyle bir şey işte. Konup göçmüş ...Üzerinde türlü türlü otlar bitmiş... Suskun, küskün ...
Yok, yok, aslında ne suskun, ne de küskün..! Anlayan, duyan yüreklere öylesine anlatır ki susuzluğunu, yorgunluğunu..!
Dertli ne ağlayıp gezersin burada,
Ağlatırsa Mevlam yine güldürür,
Nice dertli kondu, göçtü burada
Ağlatırsa Mevlam yine güldürür...
Öyle ya! Kim bilir kimler geldi, kimler geçti buralardan..! Hangi yanık yolcu su içti bu pınardan... Kaç sevdalı yayla güzeli, el ele, gönül gönüle indi bu pınarın başına... Hangi sırlar, hangi hikayeler vardır kurumuş döşünde, yüreğinde...Hangi kınalı elleri okşamış, hangi elma elma yanakları yıkamış, hangi ürkek sevdalı dudakları ıslamıştır...
Salını salını indi pınara,
Salını salını çıktı karşıma...
Dedim ya, allı pullu güzeller, selvi boyları, ince belleri ile kaç kez indiler kim bilir bu pınarın başına... Belki de yok o güzeller şimdilerde..! Pınarın başında ne halaylar çeken kızlar, ne horon tepen yiğitler... Aşklar da, sevdalar da kalmadı artık dağ yamaçlarında, yayla yollarında... Yayla güzellerinin sevdaları gökdelenli sokaklara, caddelere, bikinili plajlara göç eyledi..! Aşksız, sevdasız kalan pınarlar da kuruyup gitti böylece... Sevdalar kuruyunca pınarlar da kurur...Pınarlar kuruyunca sevdalar da ölür...
Akça kızlar göç eyledi yurdundan,
Koç yiğitler deli oldu derdinden,
Gün öğle sonu belin ardından,
Saydım altı güzel indi pınara.
Üçü uzun boylu, kaşların süzer,
Üçü orta boylu, zülfünü düzer,
Sanki akça ceylan bir çölde gezer,
Sanki kınalı keklik indi pınara.
Karacaoğlan bunu böyle söyledi,
İndi aşkın deryasını boyladı,
KIZLAR GİTTİ DİYE PINAR AĞLADI,
Acıdı yüreğim, yandı PINARA...